Sunday, March 9, 2014

15K

Uzun zamandan beri ilk defa, Runtalya ve Adım Adım haricinde blog'a bir yazı yazasım geldi. Bugün ilk 15K mesafemi koştum. 27 Nisan'da katılacağım İstanbul Yarı Maratonu için yaptığım plandaki hazırlık koşularından biriydi. Bu haftaki antrenmanlar, Pazartesi günü yani Runtalya'nın hemen ertesinde yaptığım 5K'lık sözde recovery koşusu ile başladı. Zaten bir önceki gün limitlerimde koştuğum için aslında hataymış bu koşu. Bunu koşunun yarısında farkettim ama bir koşuya her zaman belli bir hedefle başladığımdan yarıda bırakmayı da kendime yediremedim. Keşke bıraksaymışım. Bırakın recovery'i, bu hafta dinlenik nabzım hep yüksek seyretti, bacakların toparlanması da neredeyse tüm hafta sürdü. Perşembe günü yine bantta bu sefer 7K koştum, o nispeten daha rahattı ama yine de her zamanki gibi değildi. Uzun koşuyu, bir gün daha fazla dinlenebilmek için programda Cumartesi olmasına rağmen bu yüzden Pazar'a bıraktım.


Bugün belli bir mesafe hedefim vardı ama süre ve hız serbestti. Bu yüzden nabzımı sürekli kontrol altında, çoğunlukla da 150'in altında tutmaya karar verdim. Bu beni yavaşlatacak, böylece daha az yorucu bir koşu olacaktı. Gerçekten de hemen her şey beklediğim gibi oldu, en azından koşunun yarısına kadar. Bu koşuda Eymir'de tam tur yapmak yerine, tepelerin az olduğu kesimde git-gel yapmayı planlamıştım. Dönüş noktasına varınca yorgunluk hafiften kendini gösterdi ve dönüş yolu gözümde büyümeye başladı. Kendimi telkin ve motive ederek koşu formumu bozmamaya ve kadansı düşürmemeye çalıştım. Son km'ye kadar işler idare ederken son km, artık yorgunluğun özellikle calf'larda iyice arttığı nokta oldu ve bir anda koşuda kullandığım kas grupları değişti. Calf'lar resmen çalışmayı bıraktı, yükün çoğunu üst bacak grubuna devretti. Yere temas noktası orta ayaktan biraz daha topuğa kaysa da, yine dizin altında yere indi ayaklar. Sonuç olarak "allah allah, ne garip koşuyorum ben şimdi" diye düşünürken koşu sona erdi. Son km'de olanlar iyi miydi yoksa kötü mü, bilemiyorum. Bazen bir antrenöre ihtiyacım olduğunu ciddi ciddi düşünmüyor değilim, özellikle böyle belirsizlik durumlarında. Hatta kendi yaptığım yarı maraton programına bile bazen şüpheyle yaklaşıyorum. En kötü ihtimalle 27 Nisan'da neyi ne kadar doğru yaptığımı bir şekilde göreceğim.

Monday, March 3, 2014

Runtalya Yarış Raporu

Bildiğiniz üzere, Runtalya yarışı sonrası sizlere bir bilgilendirme yapacağımı söylemiştim. Runtalya raporuna, yine olaydan haberi olmayanlar için önceki iki yazımı paylaşarak başlayayım:
http://acemikosucu.blogspot.com.tr/2014/02/korunmaya-muhtac-cocuklar-icin-kosuyorum.html
ve
http://acemikosucu.blogspot.com.tr/2014/02/koruncuk-desteginiz-cok-onemli.html

Yarışın detaylarını yazmadan önce, konuya vakıf olanlar için en güzel haber en önce geliyor: Koruncuk bir çocuğun bir yıllık beslenme, barınma, sağlık, eğitim, giyim vs. giderleri için 2800 TL civarında bir para harcıyormuş. Bu yardım kampanyasına başlarken hayalim, bir çocuğun yıllık giderini karşılayabilmekti. Ve sonuç: Kampanya sayesinde Koruncuk'a destek olan 53 kişi 3186 TL bağışladı ve bu hedefe ve hatta fazlasına ulaştık! Bunun gururunu ve huzurunu hep birlikte doyasıya yaşayabiliriz. Bağışlarınızla beni ve o çocukları ne kadar mutlu ettiğinizi tahmin edemezsiniz.

Eğer siz de çorbada tuzum bulunsun isterseniz, size de güzel bir haber vereyim: Bağış kampanyası hala devam ediyor. Yani hala o çocuklar için bir şeyler yapabilirsiniz. Nasıl bağış yapabileceğinizi ilk paragrafta verdiğim ilk linkten öğrenebilirsiniz.

Bu arada sadece yarışta değil, kampanyada da sayenizde güzel bir finish'e gidiyorum. Adım Adım için koşan 510 koşucu arasında en çok bağışçısı olan 6. kişiyim. Yazılarıyla en çok kişiye ulaşan Hürriyet'in yazarı Yonca Tokbaş'ı bile geçmişim :) Bu da ayrı bir mutluluk kaynağı oldu.

Yarışın değerlendirmesine ve yaşadıklarımın ayrıntılarına geçmeden önce, eğer bağış yaptıysanız ve aşağıdaki listede adınız yoksa lütfen bana (tercihen dekontunuzla birlikte) bir haber verin. Adınıza hazırlanacak teşekkür belgeleri için bu önemli:

BARIŞ BULGUN
M.ORKUN ALTUĞ
HAKAN AÇIKGÖZ 
AYLİN EVREN ÖZKAN 
FEHMİ BÜYÜKKARAGÖZ
HASAN EGE GÖNÜLLÜ 
EMRE TOROS
OZAN AYDIN
CANAY EROĞAN
ERDEM ŞENGÜL
M.F.TOLGA SOYAL
MUSTAFA SİNAN MELİKOĞLU 
NİHAL İYİAKSU
ÇİĞDEM İYİAKSU
UTKU KARACA 
BAŞAK YORGANCILAR
EMRAH TURUDU
HATİCE DUMAN 
RÜYAM REYHAN KISAKÜREK
ÖZLEM KAPLAN YURTSEVER
EYMEN MUSLUOĞLU 
TOLGA YILMAZ
ONUR ORUÇ 
ECE UNGUN
NURHAN ALTINTAŞ
GONCA A.GÜLTUNA 
HANDE ÇULPAN
NUR BENLİ
GÜRBÜZ GENÇ 
DİDEM YURGA
ÜNZİLE SEYHAN HALİSİPEK
BUĞRA ÇOBANOĞLU
SELİN BÜYÜKKARAGÖZ
SELDA ÜNAL
AYŞİN TORUN
NİLÜFER YILMAZ
ZEYNEP ÇİĞDEM UYSAL ÜREY 
ASLI OKTAR 
MÜGE EŞEN
IŞIL HACI GÜMÜŞ
ZEKİ ESER
ASLI ULAŞ CENGİZ
MUSTAFA ANT 
KEMALİ BAYAZ
MURAT BAŞEKİM
SERVET ÜNAL 
ŞAFAK KARAKUŞ
FAİK YÜKSEL İNAN 
ERDEM ERTAN 
YILMAZ ACAR
ATİLLA YELBOĞA
DİLARA YELBOĞA
SÜREYYA GÜLEZ 

Şimdi işin eğlenceli kısmına, yarışa geldik :) 

Cumartesi akşam erteleyemeyeceğim önemli bir toplantı olduğundan, geceyarısı bir arkadaşımın kullandığı araba ile Antalya'ya yola çıktık. Sabah 6 gibi kalacağımız yere vardıktan sonra, yarış heyecanıyla uyumanın zor olacağını anlayınca, spor kıyafetlerimi giyerek erkenden kahvaltı yapıp 7:30 gibi yarış alanına gittim. Start 9'da olacağından henüz hazırlıklar sürüyordu ve zaten yarış alanına yürüdüğüm için bacaklarımı daha fazla yormamak için bir kenara oturup beklemeye başladım. Sonraki bir saat içinde, yaklaşık 4000 koşucu ortamdaydı, kimi ısınıyor, kimi sohbet ediyor, kimi üstünü değiştiriyordu. Ben de arkadaşlarımla biraz sohbet ettikten sonra yarışa yarım saat kala ısınmaya başladım.

9'da yarı maraton ve maraton startı birlikte verildikten sonra 9:15'de verilecek 10K startı için yarışın başlangıç alanına gittim. Yarışta herkes gibi benim de hedeflerim vardı. Eğer profesyonel bir atlet değilseniz, ilk 3'e verilecek ödüller için koşmuyorsanız, sadece kendinizle yarışıyorsunuz ve daha önceki derecelerinizi iyileştirmeye çalışıyorsunuz demektir. Benim de ilk hedefim elbette koşuyu sakatlanmadan bitirmekti. Daha sonra 1 saat altı benim için güzel bir sonuç olacaktı. Hayalimde ise 57-58 dk civarında bir tempo vardı, hatta koşu saatimi de bu dereceye göre ayarlamıştım. Bazı koşucu arkadaşlarım 55 dk civarında koşabileceğimi söyledikleri için son ve benim için ulaşılması en güç hedef buydu. Fakat 10 km boyunca o hızda daha koşmak biraz hayal geliyordu.

Bu yarışlarda en önemli tavsiye, yarışa yavaş başlamaktır. Ben de önden hızlı bir başlangıç yapmamak için 2000 kişinin en arkalarında yer aldım. Böylece yavaş başlayanların arasında istesem de hızlanamayacaktım.

Start'ı beklerken ve ısınma hareketlerine devam ederken, aslında mesafe açısından bir korkum yoktu. 10K çok rahat koşabildiğim bir mesafeydi fakat şimdi hem ilk yarışın heyecanı vardı, hem de ulaşmak için çabalayacağım bir hedef. Sonucu tahmin edemiyordum, parkuru bilmiyordum, ilerleyen km'lerde başıma neler geleceğini de. O yüzden temkini -en azından ilk 5 km boyunca- elden bırakmamaya gayret edecektim.

Ve start verildi.

Heyecanımı -nabzımı gereksiz yükseltmemesi için- mümkün olduğunca dizginleyerek koşma-yürüme arası bir hızda start çizgisine geldim ve kontrol halısından geçerken saatimi başlattım. Yarışlarda zamanınızı kesin bir şekilde ölçebilmek için start/finish'de altında elektronik cihazlar olan bir halının üzerinden geçiyorsunuz ve ayakkbınıza bağlı bir chip sayesinde zamanınız ölçülüyor. Bu halı bir de dönüş noktası olan 5 km'de var.

Yarışın ilk km'leri yavaş koşan insanların arasından geçmeye çalışmakla geçti. Zaten bu durum plan dahilinde olduğundan sinir bozucu olmadı. Yarış planım ilk 5km'yi özellikle nabız açısından kontrollü ama artan bir hızla geçirdikten sonra, hızımı daha da arttırarak özellikle son 3 km'de gazı köklemekti.

TV'de New York ya da Londra maratonu gibi büyük yarışları izlediyseniz, halkın nasıl destek verdiğini, ortamın nasıl eğlenceli olduğunu bilirsiniz. Antalya'da bu durum elbette yoktu, yol boyunca koşuculara alkışla destek veren kişi sayısı (ki bunların çoğu da yabancıydı) iki elin parmaklarını geçmezdi. Yine de olan biteni meraklı gözlerle izleyen insanlar da yok değildi. 3. km'den sonra koşucuların arası yavaş yavaş açılmaya başladı ve sıkışıklıktan kurtulunca koşu verilerime ve vücüdumun verdiği sinyallere daha kolay odaklanmaya başladım. Gidişat iyiydi, nabız da fena değildi, zorlamıyordum, yorgunluk yoktu ve her km bir öncekinden hızlıydı.

Bu durum, yani yarış boyunca her km'yi bir öncekinden hızlı koşmaki teoride istenen ama her yarışta mümkün olmayan bir şey. Adına "Negatif Split" deniyor ve doğrusunu isterseniz bir koşucu için "havalı" bir durum :) Baktım yarışın başı negatif split sinyalleri veriyor, ben de bir deneyeyim, bakalım olacak mı dedim ve saatimden anlık ve son km'deki hızımı daha sık kontrol etmeye, çok hafif de olsa yavaş yavaş hızlanmaya başladım. Bu sırada biz daha yarışın yarısına gelmemişken, karşıdan yarış liderleri geri dönmeye başlamışlardı bile.

5 km'deki dönüşe geldiğimde, artık gerçek yarışın şimdi başlayacağını biliyordum. Artık ben de geri dönen koşuculardan olduğumdan, karşıdan gitmekte olanları görünce aslında ne kadar çok insanı geçmiş olduğumu görerek moral depoladım. Aynı zamanda tam o anda ihtiyacım olan motivasyonu sağlamak için yaptığım antrenmanları, bu işe harcadığım emeği ve bağış yaparak bana desteğini gösteren insanları düşündüm. Artık daha da hızlanabilir, limitlerime yaklaşabilirdim.

Yarışın sonraki 2 km'sini, son 3 km'ye zihnen hazırlanarak geçtim. 5 km dönüşünde saatime baktığımda 0:29:21'i görmüştüm ve ilk hedef olan 1 saatin altı için iyi gidiyordum. Kafamda yaptığım hesaplar tutarsa ve bu şekilde hızlanmaya devam edebilirsem 57 dk civarında bir finish görebilirdim. Hala her km öncekinden biraz daha hızlıydım ve 10K yarışı ile ilgili okuduğum her şeyi hatırlamaya çalışıyordum. Bunların içinde aklıma en derin şekilde kazınan, yarışın son 3 km'sinin zor olacağı ama elinizde ne var ne yoksa ortaya koyacağınız zamanın da bu olduğuydu.

Bu düşüncelerle 7 km'yi geçtiğimi saatim haber verince, artık kendimi zorlamaya başlamanın zamanı gelmişti. O zamana kadar nefesim çok düzenliyken artık hızım ve nabzım artıp yorgunluk da eklenince, nefes alış verişim dışarıdan duyulur hale gelmişti. Şimdi ağrıyan kaslarıma kulağımı tıkayıp, mümkün olduğunca nefesimi düzenleyerek nabzımı düşük tutmaya çalışmam gerekiyordu. Artık yol kenarında koşucuları destekleyen yüzlerce insan olsaydı bile -ki elbette kimse yoktu- onları görecek halim kalmamıştı. Artık düşünmeyi de bırakmıştım. Tek amaç finish'e hızlı bir şekilde ulaşmak, iyi bir derece elde etmekti. 

Yol boyunca elimde bir sporcu içeceği (o kadar sponsor oldular, adını da yazayım bari: Powerade) taşıdım, bir kez su istasyonundan bir su ve ıslak sünger aldım. Powerade'i belli sürelerde karbonhidrat depolarımı boşaltmamak için içmiştim. Şişenin dibinde kalanı da içebildiğim kadar içtikten sonra kalanı kenara fırlattım. Çünkü artık o şişeyi taşımak için bile enerji harcamamam gerekiyordu.

Nabzım fazla yükseldiğinde riske girmemek için biraz yavaşlasam da hala öncesine göre hızlıydım, hala insanları geçiyordum, hala tükenmemiştim. Çok zordu, yıllar önce bir Paintball maçı sırasında çatlattığım ve birkaç hafta önce aslında kırıldığını ve kaynamadığını öğrendiğim ayak parmağım da ağrıyordu ama yarışa öyle konsantre olmuştum ki o ağrıyı bile artık duymuyordum. Artık vücudum da niyetimi anlamış ve sızlanmaktan vazgeçmişti, zihin ve beden birlikte elimizden geleni yapmaya başlamıştık.

Son düzlüğe girince artık 1 km'den az mesafe kaldığını biliyordum. Birazdan finish'i görünce sona yaklaştığımı düşünerek rahatladım ama hızımın kesilmesine izin vermedim. Her metreyle yaklaşan finish'deki insanları, benden önce bitirenleri, izleyicileri ve kalabalığı gördüğümde artık son birkaç yüz metre kalmıştı. Kalan tüm enerjimi şimdi kullanmazsam ne zaman kullanacaktım? Ve artık depara kalktım. Sanki bir sprinter gibi o son birkaç yüz metreyi saate, hıza ve nabıza bakmadan son sürat koşarak geçmeye başladım. Artık dünya etrafımdam silinmişti ve sadece finish çizgisindeki halıyı görüyor, ona kavuşmak için nefes nefese koşuyordum.

Ve bitti. Finish'i geçtim. 

O anki rahatlığı ve mutluluğu anlatamam. Hemen bir görevli madalyamı taktı, nefeslenmek için biraz durdum ve ilerdeki su istasyonuna doğru yürümeye başladım ki aklıma geldi, saati durdurmamıştım! Hemen stop'a bastım, saat 0:56:08 gösteriyordu. Ama finish'i daha önce geçmiştim, sonrasında ise ne kadar oyalandığımı bilmiyordum. Yarışı aslında iyi bir dereceyle bitirmiştim ama zamanımı öğrenmek için resmi sonuçların açıklanmasını beklemem gerekiyordu. 56 dk'nın altına indim mi diye meraktan ölüyordum ama beklemekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Ben de laktik asidi kaslarımdan atmak için durmadan hızlı bir şekilde yürümeye ve fuar alanına gitmeye başladım.

Sporcu beslenmesi uzmanı olan diyetisyen eşimden öğrendiklerimi yarış öncesi, esnası ve sonrasında uygulamanın bana çok faydalı olduğunu artık çok iyi bildiğimden, tavsiyesini hatırlayarak fuar alanında bir şeyler yedim, kaslarımı rahatlatmak için gerdirme hareketlerimi yaptım, emanete bıraktığım çantamı alıp üzerimi değiştirip, aslında saklamak istediğim yarış göğüs numaramı kaybettikten sonra (güle güle 4350 göğüs numarası, seni özleyeceğim) artık dönüş hazırlıkları için kaldığımız yere dönmeye başladım. Aslında kalıp yarı maraton ve maraton koşan arkadaşlarımı finish çizgisinde desteklemek istiyordum fakat buna maalesef vaktim yoktu.

Bir duş alıp yemek yedikten sonra Ankara yolculuğu başladı. O sırada saatimden yarış detaylarını kontrol ederken gerçekten negatif split yapmış olduğumu gördüm. Hızım yarış boyunca şu şekildeydi:

km dk/km
1  6:04 
2  5:46
3  5:43
4  5:42
5  5:33
6  5:29
7  5:26
8  5:21
9  5:12
10 4:59

Her şey çok güzel gitmişti, ah bir de sonucu bilseydim derken arkadaşım Yılmaz telefon edip sonuçların açıklandığını haber verdi. ÖSS sonucuna bakan bir öğrencinin heyecanıyla cep telefonumda resmi sonucu gördüm: 0:55:55

Yolun geri kalanı yüzümde bir gülümsemeyle geçti. Onları bu kadar zorlamamın intikamını şimdi ağrıyla alan kaslarıma da kulak asmadan eve girdiğimde yapacak tek bir şey kalmıştı; beni destekleyerek koşuya başlamam, yarışlara hazırlanmam ve katılmam konusunda her türlü fedakarlığı yapan eşime ilk madalyamı takmak. Çünkü en az benim kadar o da hakediyordu bu madalyayı.

Böylece hem ilk yarış hem de ilk yardım kampanyası olabilecek en güzel şekilde sona erdi. Adım Adım bu kampanyaları senede iki yarışta, Avrasya ve Runtalya'da yapıyor. Eğer bir sakatlık vs. çıkmazsa, önümüzdeki sene yine benden bu konuda bir mail almaya hazır olun :) Şimdi bu sene koşacağım diğer yarışlara daha motive bir şekilde hazırlanabilirim. Sıradaki yarış 27 Nisan'da İstanbul Yarı Maratonu. Artık 21.1 km'lik yarı maraton yarışlarına hazırlanıyorum. O yarışların sonucunu merak ederseniz, büyük ihtimalle Acemi Koşucu blog'una yazarım, oradan takip edebilirsiniz.

Sizlere bir kez daha teşekkür ederim, eğer siz de bu heyecanı yaşamak için koşuya başlamayı düşünürseniz, lütfen bana haber verin, elimden gelen yardımı yaparım :)

Hoşçakalın.